Kârsız çalışma yöneticileri giderek daha tedirgin ediyor, uykularını kaçırıyor.
 
Konferanslarda dinlediğim ve işim gereği görüştüğüm şirket yöneticileri çok çalışmalarına rağmen para kazamadıklarından şikâyet ederek, şirketlerinin kapısına kilit vurma noktasına geldiklerini söylüyorlar. 
 
Günümüzde sayısız şirket bir döngü içinde kısılıp kalmış, nereye gittiğini ve işinden ne kadar kâr yaptığını bilmiyor. Teknik personel ekibinden bile fazla olan muhasebe personelleri bile işin içinden çıkamıyor. Satılan her ürüne belirli bir oranda kâr eklememize rağmen yılın sonunda muhasebe kayıtlarında görünen ve kasada olması gereken kâr ortada yok!
 
Ne kadar can sıkıcı değil mi? Daha can sıkıcı olan ise kâğıt üzerinde görünen ancak gerçekte olmayan kârın vergisini olmayan para ile ödemek durumunda olmak. 
 
Peki, kâr nerededir?
 
Alışverişte ticari olarak oluşan kâr, şirketin sayısız faaliyetleri içerisinde oluşan israflar ile eriyip gitmiştir. 
 
Finans raporlarında işlerin iyi gitmediği gören bazı yöneticiler raporların verdiği sinyallere rağmen herkesin aynı durumda olduğunu düşünerek durumun acil olmadığını düşünürken, bazı yöneticiler ise şikâyet etmekten başka bir işlevleri olmadığını düşünüyorlar.  
 
Bir şeyler yapması gerektiğini düşünen fakat modern yönetim felsefe ve tekniklerini henüz fark etmeyen yöneticiler sorunların çözümünü klasik yönetim uygulamalarına daha sıkı sarılmakta veya kendi yöntemlerinin dozunu arttırarmakta arıyor.    
 
Çözüm olarak uygulanan yöntemler çözüm getirmek bir yana israfları arttırmaktan başka bir işe yaramıyor. Bazen de çalışanların doğal iş yaşamını bile zorlaştıran kısıntılar getirilebiliyor. Oluk gibi akan israfların ortadan kaldırılması yerine fotokopi, kağıt, kalem, eğitim, fuar ziyaretleri gibi giderlerin azaltılması veya iptal edilmesi söz konusu olabiliyor.
 
Daha radikal çözümler getirmeyi düşünen şirket yöneticileri ise makinaların daha fazla çalışması ile şirketlerinin daha verimli olacağını ve cirolarının artacağını düşünüyorlar. Bazı yöneticiler ise çalışanların başında sıkı denetim uygulayarak birim zamanda daha fazla çıktı alacaklarını umuyorlar. 
 
Sürekli değişen müşteri isteklerini anlamak ve şirketin kaynaklarını müşteri beklentilerine odaklanarak kullanmak, problemleri kökten çözmek ve gelişime doğru yol almak yerine dağ gibi stoklar ile çalışarak müşteri memnuniyetini sağlamak halâ sayısız şirket için bir çalışma yöntemi olarak kabullenilmiş durumda. 
 
Sorunları için çözüm yollarını konuşmak üzere bizi davet eden bir şirket yöneticisi kârsızlığın en önemli sorunları olduğunu belirtmişti. Ona bu sorunun kaynağını sorduğumuzda çalışanlarının yeteri kadar çalışmadığını ve üretimlerinin çok düşük olduğunu söylemişti. Bunu çözmek için neler yaptıklarını sorduğumuzda, gün boyu atölyeden ayrılmadığını, bu sayede üretimin belirli oranda arttığını belirtmişti. Ellerinde yeterli sipariş olmamasına rağmen daha fazla üretim yapmanın şirket israflarını daha da arttırdığını ve bu uygulamanın bir çözüm olmadığını söylediğimizde ise verimliliği yüksek düzeyde tutmanın şirketlerinin temel yönetim politikası olduğunu söylemişti.
 
Bir başka yönetici ise işlerinin çok farklı olduğunu (genellikle herkes kendi işinin diğer işlerden çok farklı olduğunu düşünür), müşterinin ne zaman ne isteyeceğini bilmedikleri için müşteri siparişlerinden önde gitmeleri gerektiğini düşünüyordu. Yaptığımız analiz sonucu müşteriye ayak uydurmak için üretilerek depoya konan ve hareketsiz duran ürünlerinin çok fazla olduğunu, bu yüzden şirketin gerekenden fazla finans riski yüklendiğini, nitekim kullandığı banka kredisinin stoklarda eridiğini rapor ettiğimizde stok ürünlerinin aslında olması gerekenden az olduğunu söylemesi bizi hayretler içinde bırakmıştı. Bu yönetici siparişlere yetişmenin ve daha hızlı satmanın yolunu daha fazla stok yapmakta görüyordu. 
 
Bir projemizin başlangıcında yaptığımız incelemelerde ise tüm çalışanların mesai bitimine 20 dakika kala işi bırakarak “0 hata” ile çalışmayı garanti altına almak için gün boyu ürettikleri ürünleri kontrol etmeye başlamalarını görmek şaşırtıcı idi. Bu şirket müşterisi tarafından “0 hata” ile çalışmasından dolayı ödüllendirilen bir şirketti. Ancak depoları ek işlem görmek, yeniden kontrol edilmek için bekleyen veya hurdaya atılmak için tutulan tanımsız ürünler ile doluydu. Müşteri memnuniyetini sağlamak için her gün 50 çalışanın 20 dakika kontrol yapmalarının maliyetini herhalde tahmin ediyorsunuzdur. 
 
Aktarmak istediğim bir başka örnekte ise şirket siparişleri zamanında sevk edememesi problemini çözmek için 2 adet yeni CNC makine kararı almıştı. Görüştüğümüzde makinaların siparişi verilmişti. Makinalar altı ay sonra fabrikaya geldiğinde artık onlara ihtiyaç kalmamıştı. Çünkü mevcut durumda yalın üretim teknikleri için yapılan düzenlemelere göre mevcut makinalarda bile boş kapasite ortaya çıkmıştı. Ancak makinalar fabrikaya yerleştiğinde şirket yöneticileri boş duran yeni makinaların leasing ödemelerini yapmanın büyük bir zarar olduğunu düşünerek tezgâhları çalıştırmaya karar vermiş ve israf üretmeyi tercih etmişlerdi. Pahalı bir planlama programı olmasına rağmen her makinanın yanındaki kasalarda işlem sırasını bekleyen ürünler bekliyordu.
 
Bahsi geçen şirketlerin hepsinin bir ortak noktası vardı:
•üretim odaklı olmaları, 
•çözümlerine sarsılmaz bir inanç ile bağlı olmaları,
•israflar ile çalışmayı bir standart haline getirmiş olmaları, 
•kalite belgeli olmaları ve 
•kalite politikalarında müşteri odaklı olmak ve verimli çalışmanın şirketlerinin en temel politikası olduğunu beyan etmeleriydi. 
 
Maalesef yukarıda örneklediğimiz ve buna benzer sizlerin muhtemelen tecrübe ettiği diğer çözümler şirketlerin problemlerini kalıcı olarak çözmek ve onları daha rekabetçi hale getirmek için yetmiyor. 
 
Yöneticiler problemler karşısında baskıyı arttırdığında aradıkları çözümü bulduklarını ve her şeyin yoluna girdiğini düşünürler. Oysa israflar kârımızı kemirmeye devam ediyordur. 
 
Çözümsel yaklaşımları bir sonraki yazımızda ele alacağımızı belirtir, tüm Ekometre okuyucularına kârlı ve kazançlı günler dilerim. 
——————————— 
İsmail Hakkı Kavurmacı